Putin’in Savaşı Ne Yöne Evrilebilir?

Putin’in Savaşı Ne Yöne Evrilebilir?


 

2014’te olduğu gibi meşru ve hukuki temelden yoksun olarak Rusya’nın, kendisinin de taraf bulunduğu uluslararası belgelerde kayıtlı temel ilkeleri ihlal etme pahasına Ukrayna’da 2022 Şubat’ında  başlattığı ikinci işgal eylemi yedi ayını tamamladı.


Putin’in bu şavaşın kısa sürede Kiev’de Rusya’ya müzahir bir yönetimin işbaşına geçmesiyle  kendi lehine zaferle sonuçlanacağına ilişkin beklentisinin gerçekleşmediği görüldü. Rusya’nın “özel askeri harekat” adıyla başlattığı savaş arazide askeri açıdan da kesin bir sonuç vermedi. Aksine, Kiev’e 65 kilometre uzunluğundaki birlik intikalinde yaşanan sıkıntılar ve Kiev’in ele geçirilmesi çabasından vazgeçilmesi, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin ülke savunmasında kararlılıkla ortaya koyduğu mücadele azminin çok sayıda general dahil Rus kuvvetlerinde yol açtığı ciddi kayıplar, Rus kuvvetlerinin lojistik ve komuta-kontrol alanında sergilediği ciddi zaafiyet, Karadeniz donanmasının amiral gemisi Moskova kruvazörünün Ukrayna tarafından batırılması kuşkusuz Rusya’nın prestijine ağır darbe oluşturdu. Savaşın seyri boyunca ortaya çıkan gelişmeler Rus ordusunun son on yıllardır süren askeri alandaki modernizasyon çabalarıyla dünyanın en güçlü ordularından biri olduğuna ilişkin algıyı da sahadaki gerçekler ışığında sekteye uğrattı.


Ukrayna’da savaşın doğrudan tarafı olmayan başta ABD olmak üzere Batı’nın Ukrayna’ya desteğini zaman içinde giderek artırdığı, bu desteğin Ukrayna silahlı kuvvetlerinin imkan ve kabiliyetlerine  niteliksel anlamda önemli katkı sağladığı,  Batılı ülkelerin önümüzdeki dönemde verilmekte olan  bu desteği sürdürülebilir kılacak adımları atma kararlılıklarını söylem-eylem düzleminde korudukları görülmekte.


Batıyla kurduğu çeşitli işbirliği çerçevelerinde yer almasına ve bunlara katkılarda bulunmasına  rağmen Sovyetler Birliği dağıldığından bu yana Batı tarafından kuşatılmışlık  hissinden sıyrılamayan  Rusya’nın son haftalarda sergilediği gerilim yüklü  hamlelerin böyle bir arka plan çerçevesinde değerlendirilmesi önem taşımakta.


Putin bir yandan Ukrayna’da işgal ettiği dört bölgede (Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya) referanduma gitmeyi, diğer yandan da uygulamada karışıklığa ve iç sorunlara yol açan kısmi seferberlik ilan etmeyi kararlaştırdı.


Bu kararlarını açıklarken, esasen Ukrayna’yı ikinci kez işgal etmesi öncesinde ve hemen akabinde değişik vesilelerle yaptığına benzer şekilde, Rusya’nın ülke savunmasında gerekirse nükleer silah kullanımı seçeneğine başvurmaktan çekinmeyeceğini, bunun bir blöf olmadığını dile getirmekten de geri kalmadı.


Dışişleri Bakanı Lavrov BM 77. Genel Kurulu vesilesiyle yaptığı konuşmada, Ukrayna’nın Rusya’nın güvenliğini hedef alan bir oyunun sergilendiği yere dönüştüğünü söylerken (https://gadebate.un.org/en/77/russian-federation),  Dışişleri Bakan Yardımcısı Ryabkov nükleer silah tehdidini görece yumuşatacak bir tonda “Moskova’nın nükleer silah kullanma tehdidinde bulunmadığını, esasen NATO ve ABD ile herhangi bir çatışmanın Kremlin’in çıkarına olmayacağını” belirtti (https://www.reuters.com/world/moscow-not-threatening-anyone-with-nuclear-weapons-russias-ryabkov-2022-09-23/).


2008-2012 arası dönemde Rusya Devlet Başkanlığı görevini üstlenen ve Batıyla ilişkilerde o yıllarda hem selefi hem halefi olan Putin gibi özenli ve temkinli bir yaklaşım sergilemeye  başlayan Ulusal Güvenlik Konseyi  Başkan Yardımcısı ve eski Devlet Başkanı Medvedev, Ukrayna’nın işgali ertesinde Rus yönetim çevrelerinin şahin  kanadına binmeyi tercih etti. İlk planda ABD-Rusya arasında stratejik nükleer silahlara ilişkin Yeni START Antlaşmasının ileride uzatılması konusundaki çekincelerini dile getirdi (https://english.almayadeen.net/news/politics/medvedev-skeptical-about-us-proposal-to-return-to-new-start); bilahare daha da ileri giderek Rusya’nın gerektiğinde nükleer silah kullanmaktan kaçınmayacağını açıkladı (https://tass.com/politics/1513891). Halbuki 2022 yılının hemen başında BMGK üyesi nükleer silah sahibi beş ülke ‘nükleer bir savaşın kazananı olamayacağını ve bu savaşın yapılmaması gerektiğini’ ilan etmişlerdi (https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/01/03/p5-statement-on-preventing-nuclear-war-and-avoiding-arms-races/). 2022 Ağustos ayı başında ‘nükleer savaşın kazananı olamayacağı’ söylemini yineleyen Putin (https://www.nbcnews.com/news/world/putin-says-can-no-winners-nuclear-war-never-unleashed-rcna40964) bir ay sonra ABD ve NATO’yu nükleer silah kullanmakla tehdit etti (https://tass.com/politics/1511081).


Putin’in bu açıklaması üzerine Rusya’nın Ukrayna’da veya Batılı müttefik ülkelere karşı nükleer bir savaş başlatıp başlatmayacağı yolunda küresel çapta bir tartışmanın kapısı aralandı.


Mevcut gelişmeler ışığında Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı ‘özel askeri harekatın’ olası gidişatında meydana gelebilecek gelişmeleri dış ve iç dinamikler açısından kısaca ele almak gerekli.



Dış dinamiklere bağlı senaryolar


  • Rusya’nın 2014 yılında kabul ettiği askeri doktrin, en son 2020 Haziran’ında Putin’in imzaladığı kararnameyle yürürlüğe giren yeni nükleer siyasa ile 2021 Temmuz’unda ilan ettiği Rusya Ulusal Güvenlik Stratejisi, nükleer silahların Rusya tarafından ne zaman kullanılabileceğini ortaya koymakta. Bu çerçevede Rus nükleer silah kullanma doktrininin temelleri şöylece özetlenebilir:

– Nükleer silahlar, Rus Başkomutanın (Putin) önderliği ve Genelkurmay Başkanının (Gerasimov) komutanlığı altında Rusya’nın stratejik  hedefleri için kullanılabilir.

– Rusya’ya karşı Rusya’nın üstünlük sağlayamayacağı bir konvansiyonel saldırı karşısında bunu durdurmak ve tırmanmaya son vermek (de-escalate) üzere devreye sokulabilir.

– Rusya’ya veya müttefiklerine yönelik olası bir saldırıda kitle imha silahları kullanılmışsa veya bu silahları kullanmaya hazır bir hasım güce karşı savaşılıyorsa nükleer kuvvet kullanımına karar verilebilir. (https://edam.org.tr/soguk-savas-kabuslari-geri-mi-donuyor-ukrayna-rusya-savasinin-nukleer-gelecegi/)

  • Rusya’nın ZAPAD, VOSTOK ve KAFKAS serisi tatbikatlarda NATO müttefik ülkelerini hedef alan, konvansiyonel olduğu kadar nükleer silah kullanım senaryolarını da geçmişte denemiş olduğu bilinmektedir. Esasen Ukrayna işgalinin başladığı 24 Şubat’taki konuşmasında Putin bahse konu kararnamenin lafzına ve ruhuna uygun bir siyasa açıklamasında bulunarak “ABD’nin Rusya’ya mücavir bir noktada ve Rusya’nın tarihi bir toprağında düşmanca bir Rus karşıtlığını yaratmakta olduğu” yönünde ifadeler kullanmıştı (https://tass.com/politics/1409329). Bunun ülkesi açısından bir “ölüm-kalım” meselesi haline geldiğini, ulus olarak tarihi geleceğini ilgilendiren bir beka sorunu olduğunun altını çizmişti. Bu beyanlara benzer açıklamaların son günlerde Rus liderliğince yineleniyor olması Rusya’nın mutlaka nükleer silah kullanım seçeneğini değerlendireceği şeklinde yorumlanmamalı. Ukrayna’da başarısızlığa uğrayan Gerasimov doktrininde, gerekli koşullar oluştuğunda ‘tırmanmaya dayalı caydırıcılık’ esası uyarınca nükleer silah kullanımına da yer verilmiş olmasına karşılık fiiliyatta bu esasın nasıl bir çerçevede hayata geçirilebileceği konusundaki belirsizlik yapılmakta olan tartışmaların altında yatan temel etken olarak gündemde yerini aldı.  Sonuç olarak stratejik nükleer silahlara dayalı caydırıcılığın, diğer bir anlatımla, dehşet dengesinin temellerinin sağlam olduğu belirtilebilir. Diğer yandan, konvansiyonel silahlara karşı nükleer silah kullanımından ve nükleer silahı ilk kullanan taraf olmaktan kaçınılmayacağını ortaya koyan Rus nükleer caydırıcılık siyasasının, Ukrayna’nın dört bölgesinde düzenlenen sahte referandumlar sonunda kendisi açısından Rus toprağı haline gelecek bu bölgeler yönünden değerlendirilmesi daha uygun olur. Bunlara yönelik olası saldırıların bertaraf edilmesi hedefiyle Rusya, kendisine bağlı olduğuna inandığı ve Rusça konuşan halkın yaşadığı bu bölgelerde nükleer silah kullanımına gitmese de, örneğin herhangi bir yerleşim merkezinin bulunmadığı topraklarda sınırlı, mahdut hedefli ve tahrip gücü düşük  taktik nükleer silah kullanmayı gerçekleştirmek suretiyle savaşı ve caydırıcılığı bir ileri boyuta taşımaya kararlı olduğu mesajını vermek isteyebilir. Buna ilaveten  nükleer caydırıcılığı öne sürerek üçüncü tarafları “ateşkes” /“çatışmaların durdurulması” gibi girişimlere sevk etmeyi hedefliyor ya da, arazideki durumu uzun vadede kalıcı bir “sürüncemede kalmış ihtilaf” haline dönüştürmeyi, dolayısıyla söz konusu dört bölgedeki ‘statükoyu’ dondurmayı amaçlıyor da olabilir.  Bu bağlamda, nükleer silah kullanımı seçeneği, şimdilik görece az bir olasılık oluştursa  da, tümüyle dışlanacak bir senaryo olarak tanımlanamaz.  ABD’nin Rusya ile bu konuda iletişim kanallarını devreye aldığı anlaşılmaktadır. NATO içinde de gerekli danışmaların başlatılmış olması sürpriz oluşturmaz.
  • Putin, Ukrayna’ya ait dört bölgeyi silahların namlusu altında gerçekleşen şaibeli referandumlar ertesinde Rusya’nın ilhak ettiğine dair Antlaşmayı imzalaması vesilesiyle 30 Eylül 2022’de yaptığı uzun konuşmada, Ukrayna’nın egemenliği ve ulus olarak varlığını tanımadığını ilan ettiği uzun makalesinden (http://en.kremlin.ru/events/president/news/66181) bu yana sıkça kullandığı söylemi düzenlenen ‘İlhak Töreni’nde de yineledi. Rusya’nın (Putin’in)  halen tam anlamıyla kestirilmesi mümkün olmayan Ukrayna’ya dair niyetlerine şimdilik bir parça da olsa açıklık getirdi. Bu çerçevede 18. Yüzyılın Rus kahramanlarına atıf yaparak başladığı, II. Dünya Savaşında ABD’nin Japonya’ya karşı nükleer silah kullandığına değindiği konuşmasında özetle, “Dört yeni bölge kararını vermiştir. Bu görüldüğü üzere milyonların tercihidir. Bu onların hakkıdır. Rusya’nın artık dört yeni bölgesi var…Bu bölgelerde yaşayan insanlar sonsuza dek bizim yurttaşlarımız olmuşlardır…(Düpedüz şeytanlık yapan) Batı ellerindeki tüm imkanlarla bize ait bir ülkeyi elimizden almaya çalıştı. Batı’ya asla boyun eğmeyeceğiz. Biz Rusya olarak çökmedik, ayaktayız, her zamanki gibi dimdik ayaktayız…Tek istedikleri tüm dünyadan çıkar sağlamak. Bu savaşın sebebi de Batı’nın Rusya’nın özgür olmasını istememesi. Bizim koloni gibi onlara köle olmamızı istiyorlar.” dedi. (https://www.reuters.com/world/putin-declare-annexation-ukrainian-lands-major-escalation-war-2022-09-29/) Rusya’nın 2014’ten bu yana Ukrayna’ya ait toprakların %22’sini gayrimeşru ve gayriyasal olarak işgal ettiğine ise tabiatıyla değinmedi. İlhak olgusu karşısında Batı, Kırım örneğinde olduğu gibi, Ukrayna’nın dört bölgesinde yapılan referandum sonuçlarını ve bu bölgelerin ilhakını tanımayacağını ilan etti ve Rusya’ya karşı yeni yaptırımlar getirileceğini açıkladı.
  • ABD ve diğer NATO ülkeleri Rusya’ya karşı uyguladıkları ekonomik yaptırımları sürdürmekte kararlı bir tutum izlemekteler. Bunların Putin yönetimini ne ölçüde etkilediği ise halen Batı dünyasında da tartışmalı. Rus halkı, bir ölçüde Türkiye’nin sağladığı kolaylaştırıcılık çerçevesinde bugüne kadar kuşatılmışlık hissine tam olarak  kapılmadı, tatil yerlerine gitme olanağını buldu, kredi kartlarını kullanabildi, ayrıca ülkelerinde temel ihtiyaç maddelerine erişimde bir sıkıntıyı şimdilik yaşamadı. Üstelik Putin yönetimi, Avrupa’ya doğal gaz sevkiyatını büyük ölçüde azalttı ve AB ülkelerini zorlu bir kışa hazırlanma telaşına sürükledi. ABD mevcut  durumdan etkilenmemekte, AB üyesi ülkeler toplumlarının ise, Rusya’ya karşı Ukrayna’ya destek verilmesi hususunda şimdilik duraksamaları olmamakla birlikte, ağırlaşmakta bulunan koşullarda daha ne kadar direnç göstereceklerini ve bir aşamada hükümetlerini çözüm arayışına zorlayıp zorlamayacaklarını kestirmek güç.
  • Putin, Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşta, Belarus ve Suriye gibi bir kaç ülke dışında üçüncü tarafların desteğini alamadığı gibi belki de hiç beklemediği çevrelerden gelen eleştirilerle karşılaşmıştır. BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nda yapılan müdahalelerde ve oylamalarda bu durum açıkça ortaya çıkmıştır. Son olarak Özbekistan’da düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütü zirve toplantısında (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/sio-zirvesi-ozbekistan-in-semerkant-sehrinde-basladi/2686492) Çin Devlet Başkanı’nın kaygılarını dile getirdiği, Hindistan Başbakanı’nın Rusya’yı açıkça eleştirdiği açık kaynaklara yansımıştır. (https://www.japantimes.co.jp/news/2022/09/16/world/vladimir-putin-xi-jinping-uzbekistan/https://tr.euronews.com/2022/09/16/hindistan-basbakani-modiden-putine-simdi-savasmanin-zamani-degil) Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerinin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından derin kaygı duydukları da bilinmektedir. ŞİÖ Zirvesinde açığa vuran tepkilerin Putin’de hayal kırıklığı yarattığına kuşku yoktur.
  • Bugüne kadar yaşanan diğer pek çok silahlı çatışmada görüldüğü gibi Ukrayna savaşının da bir aşamada önce ateşkes ve daha sonra barış anlaşması ile sonuçlanması doğal bir gelişme olacaktır. Bununla birlikte, mevcut koşulların böyle bir girişime bugün için elverdiğini öne sürmek güçtür. Rusya bu seçeneğe bir aşamada olumlu yaklaşsa da,  son yedi aydır insani ve maddi büyük kayıplar veren Ukrayna bakımından savaşa son verilmesinin Ukrayna toplumunda ciddi bir yenilgi olarak addedilmesi gerçekliğe daha yakındır. Ukrayna Başkanı Zelensky’nin bunu kabul etmeyeceği gibi Ukrayna halkını ikna etmekte de zorlanacağı beklenebilir. Nitekim kullandığı son söylemler bu durumu ortaya koymaktadır. Kaldı ki, 2008 Gürcistan ve 2014 Kırım deneyimlerinde yeterince sert tepki göstermemiş olan Batı’nın, bu aşamada, Rusya’ya ödün verildiği yönünde belirginleşebilecek bir algının vücut bulmasına kolayca izin vermesini beklemek de nesnel bir temelden yoksun olan hatalı bir değerlendirme olur.  Dolayısıyla, ABD ve NATO ülkelerinin çoğunluğunun bu tür girişimleri şimdilik olumlu değerlendirmeyecekleri , kış şartlarından kaynaklanacak toplumsal rahatsızlıkları da asgariye indirmeye yönelik önlemlere ağırlık verecekleri öngörülebilir.
  • Batı’da, Ukrayna savaşında ciddi kayıplara uğrayan Rusya’nın ileride benzer ‘saldırgan maceralara’ kalkışmasını önlemek amacıyla daha fazla yıpratılması gerektiğini düşünenlerin sayısı az değildir. Bu düşünceyi daha ileri götürüp, RF’nundan kopmalar olmasının rejim değişikliğine yol açacağına ve belki de demokratik bir Rus devletinin nihayet kurulabileceğine inananlar da vardır. Ancak, demokratik ülkeler topluluğunun bu tür senaryoları birer hedef olarak belirlemekten ziyade, Ukrayna’ya karşı gerçekleştirilen askeri saldırının sonuçlarını tersine çevirmeye ve bu ülkenin toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmeye yönelik çabalara destek vermeye yönelmelerini öngörmek daha akılcı bir yaklaşım olur. Çatışmanın başından beri ‘kurallara (uluslararası hukuka, müktesebata ve teamüle) dayalı uluslararası düzenin’ bayraktarlığını yapan Batının bu düzenin yeniden tesis edilmesi gereksinimini ancak bu suretle karşılayabileceği savunulabilir. Sonuç vermesi takdirinde bu çabaların Rusya içindeki yansımaları ise daha ziyade Rus halkını ilgilendirecek bir sürece sahne olabilir.

 

İç dinamiklere bağlı senaryolar


  • Yaptırımların Rus halkı üzerindeki etkileri bugüne kadar sınırlı olsa da, Ukrayna’da hayatını kaybeden veya yaralanan Rus askerlerin özellikle taşra kasaba ve köylerinde yaşayan halk nezdindeki etkilerini kestirmek güçtür. Putin yönetiminin savaşı kendi halkına tamamen gerçeklikten uzak ve farklı biçimde anlatması, propaganda araçlarını ustaca kullanması sayesinde halk desteğini yüksek tutmayı başardığı söylenebilir. Son haberlere bakıldığında ise bu durumun değişmekte olduğuna dair işaretler alınmaktadır. Kısmi seferberlik kararının uygulanmasında halktan gelen sert tepkilerle karşılaşıldığı, binlerce Rus vatandaşının savaşa gitmektense ülkeden kaçmaya çalıştığı açık kaynaklara yansıyor. Putin rejiminin baskıcı yöntemlerle bu sorunları aşması muhtemel görülebilir. Ancak savaş devam ettiği takdirde, bir taraftan yaptırımların etkisi daha fazla hissedilirken, diğer taraftan insani kayıplar halk arasında ciddi tepkilere yol açabilir. Nükleer silah kullanma kararını verip vermemede Putin’in  içteki durumu da gözetebileceği öne sürülebilir.
  • Ukrayna’da Rus işgali altındaki dört bölgenin düzmece referandumlarla ilhak edilmesinin Putin yönetimi tarafından Rus halkına büyük bir zafer olarak sunulduğuna kuşku yoktur. Öte yandan, her ne kadar geçmişte büyük sıkıntılara karşı göğüs germekte direnç ve dayanıklılık sergilemiş olsalar da, günlük hayatlarında güçlükler, baskı ve korku arttıkça insanların yönetime karşı tepki duymaya başlamaları beklenebilir. Etnik farklılıkları içinde barındıran Rusya Federasyonu’nun bazı bölgelerinde gösteriler daha geniş boyutlar kazanabilir. Bu durumda rejimi yönetenlerin Putin’in etrafında mı kenetleneceklerini, yoksa alternatif arayışlara mı yöneleceklerini zaman gösterecektir.

 

Olası gelişmelerin ülkemize yansımaları

 

Türkiye’ye çok yakın bir bölgede küresel ölçekteki yansımalarıyla birlikte devam eden savaş kuşkusuz çıkarlarımıza aykırıdır. NATO üyesi olmamıza karşın bugüne kadar sürdürdüğümüz denge politikasının sınırları giderek daha belirgin hale gelmekte ve uygulanmakta olan ekonomik yaptırımlara farklı ölçülerde de olsa uyum sağlamamız  gerekeceği anlaşılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Rusya’nın kredi kartları için uyguladığı kendine özgü MİR ödeme sistemi, ABD/AB yaptırımları yürürlükteyken Türk kamu ve özel bankalarınca kabul edilmekteydi. ABD’nin Türk bankacılık sistemini etkileyecek tasarrufları gerçekleştireceğini açıklaması ertesinde MİR uygulamasından önce özel bankaların, bilahare kamu bankalarının çekildiklerini gördük.


Savaşın daha ileri boyutlara tırmanmasının başta  bölgemiz olmak üzere  barış ve istikrarı daha fazla tehdit edeceği aşikârdır. Nükleer silah kullanımından söz edilmesi duruma daha da ciddiyet kazandırmaktadır. Bu koşullarda ülkemizin, NATO içindeki danışmalarda aktif bir tutum izlemeyi sürdürmesinin, ulusal çıkarlarını da gözeterek müttefikleriyle birlikte hareket etmeye dönük bir yolu yeğlemesinin , öte yandan nükleer silah tehdidi dahil savaşı tırmandıran başta Putin olmak üzere Rus liderliğine bölgesel barış ortamına zemin oluşturacak yönde  davranış sergilemesine dönük çağrılarını daha sıklıkla yapmasının,  bu bağlamda Rusya’ya işgal ettikleri Ukrayna topraklarından çekilmesini telkin etmeyi sürdürmesinin en ölçülü ve dengeli bir hareket tarzı oluşturacağı şüphesizdir.