Ukrayna Krizine Diplomatik Çözüm Arayışları ve Türkiye
Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin silahlı bir ihtilafa dönüşme riski görünür biçimde ortaya çıkmıştır. Moskova, bu bağlamdaki taleplerini resmileştirmiştir. Bu talepler özünde Avrupa güvenlik mimarisi ile ilgilidir. Rusya NATO müttefiklerinden muhtelif güvenlik garantileri talep etmekte ve NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’a genişlemeyeceğine dair bir taahhüt istemektedir. Ayrıca NATO ülkeleri olan eski SSCB ülkelerinde İttifak’ın askeri yetenekler konuşlandırmamasını, keza AB ve NATO gibi örgütlerin Rusya’nın kendi nüfuz alanında gördüğü Kafkasya ve Orta Asya’daki jeopolitik konulara müdahil olmamalarını istemektedir. Rusya’nın bu maksimalist olarak adlandırılabilecek taleplerine başta Vaşington olmak üzere NATO ülkelerinden olumlu bir yanıt verilmesi imkan dahilinde değildir. Ana argüman bu kararın anılan egemen devletlerin yetkisinde olduğu ve Rusya’nın bu konuda bir sınırlama getirmek istemesinin en temel uluslararası hukuk ilkeleri ile bağdaşmadığıdır. Ayrıca Ukrayna özelinde Rusya’nın taraf olduğu 1994 tarihli Budapeşte Antlaşması ile bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıdığı hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla Rusya’nın mevcut müzakere pozisyonu üzerinden Ukrayna krizinin silahlı bir çatışmaya dönüşmesini engelleyecek bir uluslararası mutabakat üretilmesi mümkün görülmemektedir. Tam da bu nedenle zaten Rusya’nın önümüzdeki günlerde Ukrayna’ya yönelik bir askeri operasyon başlatacağına ilişkin olasılık daha fazla dillendirilmeye başlamıştır.
Buna karşılık diplomatik alanda Rusya ile olası bir mutabakatın daha farklı bir zeminde oluşturulabileceği değerlendirilmektedir. Bu zemin de Avrupa güvenliğine katkıda bulunacak şekilde silahların denetimi, silahsızlanma ve güven arttırıcı tedbirlere dair yeni bir rejimin müzakere edilmesine dayanmaktadır. Başka bir deyişle, Avrupa güvenliğini riske atacak Ukrayna odaklı bir silahlı çatışma senaryosunun önlenmesi, merkezinde silahların denetimi ve güven arttırıcı önlemlerin olacağı yeni birçok taraflı antlaşmanın müzakere edilmesi ile bertaraf edilebilecektir. Bu ihtimalin hayata geçirilip geçirilemeyeceği önümüzdeki günlerde belirginlik kazanacaktır. ABD ile Rusya arasında devam eden diyalog bu sonuca yöneliktir.
Bu analizimizde böylesi bir potansiyel gelişmenin Türkiye açısından sonuçları değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle Rusya’nın da dahil olacağı Avrupa çapında bir silahların denetimi ve silahsızlanma rejimi müzakerelerine başlanacak olursa Türkiye’nin tutumu ne olmalıdır? Türkiye bu müzakerelerde ne talep etmeli, neyi hedeflemelidir? Bu soruya yanıt vermeden önce bu alandaki mevcut durumu tarihsel bir perspektiften incelemek yararlı olacaktır. Raporun izleyen bölümlerinde ise Avrupa güvenlik ve istikrarının yeniden sağlanmasına yardımcı olacak bir konvansiyonel silahların denetimi rejiminin ne şekilde inşa edilebileceğine dair bazı gözlem ve düşünceler paylaşılacaktır.