Yeniden Yapılanan Küresel Ekonomik Sistem ve Türkiye


Yeniden Yapılanan Küresel Ekonomik Sistem ve Türkiye

 

                                                                       

Olası bir IMF anlaşmasında kamuoyu tarafından anlaşmanın kabul görebilmesi için önemli bir nokta, kemer sıkma politikalarının yumuşatılması gerekliliğidir. Arjantin ile IMF arasında yapılan son anlaşmada da görüldüğü üzere, IMF programında sosyal destek mekanizmaları, yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitliği, işçilerin korunması gibi önceliklerden söz edilmektedir. Özellikle 2008 Ekonomik Krizi sonrasında gelen COVID-19 pandemisi ile alt üst olan ekonomik şartlar tüm dünyada insanları derinden etkilemiştir. Bu çerçevede pandemi öncesinde uygulanan sert kemer sıkma politikalarının kamuoyları tarafından kolayca kabul edilebilmesi mümkün değildir. 


Kamuoyu araştırmasının sonuçlarından bir tanesi de Türkiye’de liberal ekonomiye ve bu çerçevede liberal ekonominin demokrasi ile ilişkisine kamuoyunun pozitif bakışıdır. Tablo 3’te görülen sonuçlar ışığında liberal ekonomik düzenin Türkiye’nin yararına olduğunu düşünenlerin olmadığını düşünenlere oranla oldukça fazla olduğu anlaşılmaktadır. Literatürde de özellikle altı çizilen liberal pazar ekonomisinin sadece ekonomik düzeni değil aynı zamanda sosyal ve politik alanlarda da liberalleşme getireceği ve demokratik pratiklerin yerleşmesinde ve korunmasında önemli bir yer tutacağı argümanı Türkiye’de kamuoyu tarafından da benimsenmiş görünmektedir. Buradan hareketle, kamuoyunun liberal ticareti sağlayan ve koruyan çok taraflı uluslararası kurumlara da daha pozitif yaklaşabileceğini varsaymak mümkündür. 


Bunlarla beraber tüm dünyada gördüğümüz artan milliyetçilik dalgasının Türkiye’de ekonomik tercihlere de yansıdığını görmek mümkündür. 2008 Ekonomik Krizi ile beraber korumacılık ve iktisadi milliyetçilik yeniden gündeme gelmiştir. 1990’larda daha öncede sözü edildiği üzere liberal, barış içerisinde yaşayan uluslararası bir topluma dönüşüldüğüne olan inanç kısa sürmüş 2001’de 11 Eylül saldırıları sonrasında güvenlik ile ilgili endişeler artmış, Soğuk Savaş dönemine kıyasla daha bilinmez güvenlik sorunları ile devletler başa çıkmaya çalışmıştır. Bunun üzerine gelen ekonomik kriz, daha sonrasında 2010’lu yıllarda artan göç dalgaları ile özellikle Avrupa’da artan milliyetçi ve popülist söylemlerin ekonomik alanda yansımalarının olmaması mümkün değildir. Siyasi ve sosyal alanlarda gördüğümüz milliyetçilik, iktisadi alanda da küreselleşmenin eleştirilmesi, yerli malların üretimi ve kullanılmasında hassasiyet, korumacı politikaların tercih edilmesi gibi çeşitli şekillerde tezahür eder. 


Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’ de artan milliyetçilik dalgasından doğrudan etkilenmiş ve Türkiye kamuoyunda da ekonomik – milliyetçilik algısının sürdüğü görülmektedir. Yerli üretimi teşvik edeceği için alınmamalı diyenler 2018’de 79% iken 2021 yılında da benzer seviyelerde kalmıştır. Ülkelerarası ticari rekabetin gittikçe artan dengesizliği güvensiz bir ortamın oluşmasına neden olduğundan; kamuoyu her koşulda yerli üreticinin dış rekabete karşı korunduğu dış ticaret politikası modelinden etkilenmiştir. Araştırmada “Türkiye’de üretilen bir mal daha ucuz olsa da yurt dışından ALINMAMALI” ifadesine kamuoyunun özellikle yerel üretimi teşvik edeceği sebebiyle inanmaktadır. Yerel üretimi teşvikten sonra yerli rekabetin teşvikinin kamuoyu için önemli olduğunu görmek mümkün kamuoyu araştırması sonuçlarından. Bu da rekabetçi bir piyasanın aslında kamuoyu tarafından desteklendiğini fakat ülke ekonomisini dışarıya karşı koruma amacıyla yerli mallara bir yönelimin olduğunu işaret etmektedir..



RAPORUN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN
CLICK THE LINK TO READ (ENG)