Koronavirüs krizi ve beraberinde gelen ekonomik gerilemenin ülke piyasalarında neden olduğu sorunlar ciddi seviyededir. Bu sorunlar bağlamında günümüzde, silah ihracatı için uygun pazarlar bulmak Avrupa ülkeleri için önemli bir gelir kaynağı olarak görülmektedir. Bir NATO üyesi olan Türkiye, artan sınır güvenliği gereksinimleri, yüksek savunma harcamaları ve iddialı modernizasyon programlarıyla bu alanda Avrupa’nın savunma teknolojileri ve çözümleri için ideal bir pazar olarak öne çıkmaktadır. Halihazırda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri teçhizatının yaklaşık yüzde 65’i, (her ne kadar sistem ve alt-sistem teknolojilerinde dışa bağımlılık sürse de) yerli sistemlerden oluşmaktadır. Türk – Alman savunma iş birliği, Türk askeri yeteneklerinin geliştirilmesinde (özellikle deniz harp kabiliyeti üzerinde) büyük bir role sahiptir. Değerlendirmelerimiz, Türk kara muharip sistemlerinde yerli platformların hizmete başlamasıyla beraber, bu alandaki ticaretin Almanya’nın aleyhine etkilenebileceğini öngörmektedir. Fakat eldeki bulgulara göre, Türk Donanması, gelecekte de Almanya’nın ithalatına ihtiyaç duyacaktır. Hava harp ve hava savunma sistemleri konusunda BAE Systems ve EUROSAM, savunma iş birliği konusunda Almanya’yı geçerek, Türkiye’nin Avrupa’daki en büyük iki ortakları statüsünü elde etmişlerdir. Bununla birlikte, ABD kaynaklı ‘Amerika’nın Hasımlarına Karşı Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme’ (CAATSA) yasasının gölgesinde, Türkiye’nin savunma eko-sisteminin Avrupa açısı oldukça önemlidir. Almanya, Türkiye’nin Bahar Kalkanı ve Barış Pınarı harekatlarını diplomatik zeminde eleştirmiş olsa da yükselen bir silah ihracatçısı olarak ticari çıkarlarını korumak zorundadır. Aynı zamanda bir NATO üyesi olan Almanya, önemli askeri-stratejik çıkarları için de Türkiye’ye gereksinim duymaktadır. Bu nedenle, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik silah kısıtlamaları, kısa ömürlü olmaya mahkumdur.