Sinan Ülgen – EDAM Başkanı
Fatih Ceylan – Emekli Büyükelçi, Türkiye’nin eski NATO Daimi Temsilcisi
Tartışmalı bir NATO Zirvesi geride kaldı. Zirvede, ileriye dönük olarak en önemli adımlar arasında İttifak içinde başlatılacak stratejik bir düşünme egzersizi yer alıyor – Londra Zirvesi Bildirisi 7. Paragraf. Geleceğe bakarken Türkiye’nin NATO üyesi olmaması halinde güvenlik ve savunmamız bağlamında ortaya çıkabilecek olası senaryoları ve bu senaryolara dayalı muhtemel gelişmeleri ele almanın faydalı bir fikir egzersizi olacağını düşündük. Bu doğrultuda, bazıları geçmişteki gerçek olaylara dayanan bazıları ise geleceğe yönelik senaryolar temelinde bu varsayımsal gelişmeleri ve sonuçlarını öngörmeye çalıştık.
SENARYO A- Boğazlar 1945
SSCB Devlet Başkanı 1945 yılında Kars ve Ardahan’ı Türkiye’den ister. Buna ilaveten Türk Boğazlarında egemenliğin SSCB ile paylaşılması için Türkiye’ye nota verir. NATO henüz tesis olunmamıştır. II. Dünya Savaşının yaralarının sarılmasına yeni başlanmıştır. Güçler arası kamplaşma filizlenmiştir. SSCB’deki yayılmacı emeller tedricen de olsa su yüzüne vurmaya başlamış; yeni bir paylaşım mücadelesi patlak vermiştir. Uluslararası güvenlik ortamındaki bu belirsizlik Türkiye’yi de yakından etkilemeye başlamış; güvenlik ve savunma algılamalarının değişmesine yol açmıştır. Türkiye 1950 yılında üye olmak için iki kez NATO’ya başvurur. Başvuru geri çevrilir. BM’nin Kore’ye asker gönderilmesi kararı doğrultusunda Türkiye tugay büyüklüğünde bir kuvveti Kore’ye gönderir. Bu karara karşın NATO Türkiye’nin üyeliğini yine geri çevirir. Bunun üzerine Stalin, 1945 yılındaki isteklerini hayata geçirmeye yönelir ve Türkiye’ye bu isteklerin karşılanması için ültimatom verir. Savaş kapımıza gelip dayanmıştır. Askeri imkan ve kabiliyetlerimiz yetersizdir. II. Dünya Savaşının travmasını üstünden atamamış Avrupa ülkeleri ile ABD Türkiye’nin karşılaştığı duruma kayıtsız kalır. Bu durumda SSCB harekete geçer. 1956 yalında Macaristan’a, 1968 yılında zamanın Çekoslovakya’sına yaptığı gibi Türkiye’nin belli bölgelerine askeri müdahale yapar. Boğazların kontrolü için tam yetki ister. Zamanın Türk yönetimi elbette hem işgale hem Boğazlardaki egemenliğin paylaşılmasına direnir. Bunun üzerine SSCB daha geniş çaplı bir işgali yürürlüğe koyacağını bildirir. Bunun üzerine Türkiye çok namüsait koşullarda bir ‘barış anlaşması’ imzalar. Soğuk Savaş bitene, SSCB dağılana kadar Türkiye, merkezi ve doğu Avrupa ülkeleri ile orta Asya ve Kafkaslardaki ülkeler gibi SSCB’nin uydusu olarak kalır. Kurtuluş Savaşının mirası zayıflamış ve ülke güvenliğinde büyük zafiyetler ortaya çıkmıştır.
SENARYO B Hatay – 1975
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlıktan yararlanmak isteyen Suriye rejimi, Moskova’nın da desteği ile Türkiye’den Hatay’ı istemiş ve Türkiye’ye üç gün süreli ültimatom vermiştir. Türk Hükümeti, Suriye’nin ültimatomunu tanımayacağını açıklamış, her türlü imkanla ülke topraklarının bütünlüğünü koruyacağını ilan etmiştir. Tam o sırada, Halep’te bir terör saldırısı olmuş, Şam, Türkiye’yi suçlamıştır. Yıllar sonra aslında Suriye rejimi tarafından yaptırıldığı anlaşılan bu saldırı sonrasında Suriye Arap Ordusu Hatay sınırına yığınak yapmaya başlamıştır. Güney sınırımızdaki bu hareketlilik sırasında, Suriye’nin müttefiki konumundaki Rusya da Türkiye’ye uyarıda bulunmuş ve 58. ordusu ile mekanize birliklerini Gürcistan sınırımıza kaydırmıştır. Türkiye iki cephede savaşa hazırlanmaktadır.
SENARYO C – Kardak 1995
Kardak krizi patlak vermiştir. Yunanistan’ın Kardak adasında egemenliğini ilan etmeye yönelik provokasyonlarına Türkiye yanıt vermiş ve adaya küçük bir birlikle askeri bir çıkarma yapmıştır. NATO üyesi olan Yunanistan, Türkiye ile aralarındaki bu çatışmada İttifakın müşterek savunma hükmü olan 5. Madde temelinde müttefiklerden destek istemiştir. Kuzey Atlantik Konseyi, Yunanistan’ın bu talebini ele almış ve 5. Maddeye işlerlik kazandırmıştır. Birkaç gün içinde İngiliz, Fransız ve ABD donanmalarının çeşitli unsurlarından oluşan birleşik NATO deniz gücü Ege denizine yönelmiş ve Kardak adası ile Türkiye anakarası arasına konuşlanmıştır. Yunanistan, NATO desteğini de elde ederek Türkiye’ye yeni bir ültimatom vererek, Kardak adasından birliğini çekmesi ve Yunanistan’ın toprak bütünlüğüne saygı göstermesini talep etmektedir. Atina’nın bir sonraki adımı ise, hazır NATO birleşik gücü Ege denizindeyken, karasularını 12 mile çıkardığını ilan etmek olacaktır.
SENARYO D – Rus uçağı düşürüldü 2015
Suriye’de Esad rejiminin iktidarı kaybetmesi için mücadele eden Türkiye ile bu rejimi koruyan Rusya karşı kamplarda yer almaktadır. Türkiye’nin ülke içindeki silahlı unsurlara verdiği destekten rahatsız olan Rusya, Baltık bölgesinde yaptığı gibi Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmeye başlamıştır. Ankara tarafından yapılan uyarılar da sonuçsuz kalmaktadır. En sonunda 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya’ya ait Sukhoi Su-24M tipi uçağı hava sahası ihlali gerçekleştirmesinden dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmüştür. Rusya ilk tepki olarak Suriye’nin kuzeyine yerleştirmiş olduğu S300 ve S400 sistemlerini aktive etmiş ve Türkiye’nin doğusunda hava sahası üzerinde kontrol sağlamıştır. Türkiye’nin doğusunda Suriye sınırına mücavir bölgede uçaklarımız uçamamaktadır. Öte yandan Türkiye’nin elinde Rus A2/AD (anti-access / area denial) tehdidine tam anlamıyla mukabele edebilecek ve Rus hava savunma mimarisine üstünlük sağlayacak, düşük görünürlük (stealth) özelliğine sahip F-35 uçakları bulunmamaktadır. Dolayısıyla Rusya’nın Türkiye’nin güney doğusunda tesis etmiş olduğu kısmi A2 / AD Anti Access and Area Denial alanına derin darbe (Deep strike) vasıtasıyla mukabele etme imkanı yoktur. Rusya ikinci adım olarak Türk Hava Kuvvetleri’ni doğrudan hedef almıştır. Önce bir Türk insansız hava aracı düşürülmüştür. Bir diğer tırmanma vakasında, önleme görevi icra eden Türk muharip hava devriyesi kapsamındaki bir F-16, bir SAM füzesi tarafından vurulmuştur. SAM füzesinin ateşlendiği tespit edilen Suriye üssünde Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri unsurları birlikte görev yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri en yüksek teyakkuz durumuna geçirilir ve harp durumuna ilişkin senaryolar değerlendirilirken, Rusya, Suriye’de, Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri’yle müşterek SS-26 denemeleri yapacağını ilan eder. Türkiye’nin an itibariyle bir füze savunma mimarisi ya da bahse konu yetenekleri elde edebileceği bir askeri ittifak üyeliği bulunmamaktadır.
SENARYO E – Doğu Akdeniz 2020
GKRY 2004 yılında AB üyeliğiyle eş zamanlı olarak NATO üyesi olmuştur. Üye olmasını takiben NATO, Güney Kıbrıs’ta kara, hava ve deniz üsleri inşa etmiştir. Hava üssüne, NATO füze savunması sistemine bağlı geniş bandlı radar da yerleştirilmiş ve bölgedeki tüm hava hareketleri gözetim altına alınmıştır. NATO birlikleri daimi olarak Adanın güneyinde konuşlandırılmıştır. Başta Yunanistan olmak üzere İttifakın bölgedeki ortaklarının da katılımıyla Ada etrafında planlı NATO tatbikatları icra edilmekte ve Doğu Akdeniz’deki yaklaşım yolları kontrol altında tutulmaktadır. Doğu Akdeniz havzasında kanıtlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin varlığı yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmış, havzanın Avrupa için ekonomik değeri daha da artmıştır. Sözkonusu rezervlerin keşfedilmesine paralel olarak adanın güneyindeki ABD, AB ve NATO mevcudiyeti de yoğunluk kazanmıştır. Yunanistan, Batılı petrol şirketleri ile yaptığı anlaşmalar doğrultusunda Kıbrıs adasının güneyinde petrol ve doğal gaz çıkarma faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye, Atina’nın bu girişimini engellemek adına bölgeye deniz kuvvetlerini sevketmiştir. Ancak her ikisi de NATO üyesi olan Yunanistan ve GKRY, NATO müttefiklerinden destek alarak Türkiye’nin kendilerini tehdit ettikleri gerekçesiyle bu sefer Akdeniz’de NATO güçlerini harekete geçirmişlerdir. Birleşik NATO deniz gücü, bir yandan Ege’deki dengeyi değiştiren hamlelerde bulunurken, diğer yandan Doğu Akdeniz’deki donanmamızın manevra sahasını kısıtlayan, harekete geçmesini önleyen tedbirler alır. Bu güce bağlı unsurlar, Yunanistan’ın petrol ve doğal gaz platformlarını da koruma altına alarak, Türkiye’nin deniz kuvvetlerine karşı caydırıcılık sağlarlar.
SENARYO F – Siber saldırı 2025
Suriye’de barış görüşmeleri tıkanmıştır. Türkiye’nin ülkenin kuzeyindeki nüfuzuna tepkili olan İran ile gerilim artmıştır. İran, müzakerelerde Türkiye’nin bu bölgenin geleceğine dair görüşlerinden geri adım atmasını istemektedir. İran’ın amacı, Şam rejiminin de onayı ile Şii milislerin daha etkin olacağı bir bölgesel düzen oluşturmaktır. Tahran bu yöndeki baskıyı artırmak adına, Türkiye ile hibrid bir savaşa yönelmiş ve bir siber saldırı düzenlemiştir. Hedef Türkiye’nin elektrik şebekesidir. Hernekadar kamuoyuna bir sistemik arıza olarak açıklansa da Türkiye genelinde elektrik şebekesi bu siber saldırı sonrasında çökmüştür. Elektrik iletim ve dağıtım altyapısına daha önceden yerleştirilen Trojan virüsleri de aynı zamanda aktive edilmiştir. Her türlü çabaya rağmen, ülke çapında elektrik şebekesine işlerlik kazandırılamamaktadır. Sanayi üretimi durmuş, İnternet çökmüştür. Türkiye ile aynı şebekeye bağlı olan Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesine de elektrik verilememektedir. NATO’nun tehdit planlamaları arasında yeralan bu nitelikteki bir siber saldırı sonrasında, bu kez NATO’nun siber yetenekleri devreye girmiş ve İran’da bu siber saldırıyı gerçekleştiren sistemler hedef alınıp devre dışı bırakılmıştır. Batı Trakya yeniden elektriğe kavuşmuş, NATO İran’a yönelik siber faaliyetlerine son vermiştir. Ancak Türkiye’nin bazı bölgeleri hala karanlıktadır.