Türkiye’yi son aylarda derinden etkileyen sosyo-ekonomik ve politik istikrarsızlık, çoğunluk toplumunun mültecileri bir tür günah keçisi olarak görmesine zemin hazırlamıştır. Ülkede kökenleri Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar giden Arap karşıtlığı son yıllarda yükselme eğilimine girmiştir. Bu yükselme eğilimi, sadece Suriye’den gelen mültecilerin ve zengin Körfez ülkelerinden gelen Arapların sayılarının artmasıyla açıklanamaz. Bir yandan Türkiye'de giderek artan ekonomik ve mali kriz, öte yandan sağ popülist bir siyaset yapma biçiminin sonucu olarak ortaya çıkan siyasal ve toplumsal kutuplaşma olgusu da Suriyeli mültecilerin ve Körfez ülkelerinden gelen diğer Arapların birçok yerli grup tarafından günah keçisi olarak ilan edilmesine ve Arap karşıtlığının yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla, Türk vatandaşlarının ortak hafızasında yeralan geçmiş deneyimlere ve Türk hükümetinin yaygınlaştırdığı “ensar”, “muhacirlik” ve “misafirlik” söylemleri üzerinden Suriyelilerin geçici olduklarına ilişkin egemen bir yargının toplumda yer etmesi nedeniyle Suriyelilerin toplumsal kabulü konusunda önemli bir takım sınırlılıklar ortaya çıkmıştır. Ensar, Muhacirlik ve Misafirlik gibi söylemlerin iktidardaki siyasetçilerce sıklıkla tekrarlanması, Suriyeli mültecilerin din kardeşliği üzerinden geçici bir süre için de olsa kabulünü mümkün kılmıştır. Ancak geçiciliğe vurgu yapan aynı söylemin varlığı nedeniyle, zaman geçtikçe ülkeyi terketmedikleri görülen Suriyelilere karşı milliyetçi, dışlayıcı ve Arabofobik bir toplumsal refleksin giderek yaygınlaştığı görülmektedir. Bu yazının amacı, Türkiye’de artan göçmen ve Arap karşıtlığının arkasında yatan sosyo-ekonomik ve politik nedenleri analiz etmek ve artan göçmen karşıtlığının önlenmesi konusunda yerel ve ulusal düzeyde neler yapılabileceğine ilişkin bir takım politika önerileri geliştirmektir.
Rapor için tıklayınız.