Takvimler 24 Şubat’ı gösterdiğinde Rusya’nın çok önceden başladığı hazırlıklar, Ukrayna’nın doğu sınırına yaptığı 150.000 askerlik yığınak ve her cinsten silah ve askeri araç gereci içeren konuşlandırmaları, savaşın her an başlayabileceğine işaret etmekteydi. Peki bu mesaj batılı müttefikler ve ABD tarafından gerçekten anlaşıldı mı? Pek çok ülkenin Putin’in inkarlarına güvenmesi, işgalin başında etkili bir tepki verilmesini engelledi. Hepimizin şahit olduğu üzere üçüncü ayını tamamlayan savaşta, kazanan taraf henüz tam olarak belli değildir. Spektrumun bir ucunda savaş içinde hem siyasi hedefini, hem de askeri stratejisini değiştirmek zorunda kalan, büyük kayıplar veren Rusya durmaktadır. Diğer tarafta ise ile özellikle Kiev’in doğusunda yer alan topraklarda büyük zayiata uğrayan, yaklaşık 8 milyon civarında vatandaşının ülkeyi terk ederek mülteci durumuna düştüğü, 600 milyar dolar civarında mali kaybının olduğu belirtilen Ukrayna bulunmaktadır.
Bugün dünya savaş literatüründe yer alacak kadar önemli olan ve adı Rusya Genelkurmay Başkanı General Valery Gerasimov ile anılan doktrin, bu savaştan önce Suriye, Gürcistan, Kırım ve Ukrayna’nın Donbas bölgesinde başarı ile uygulanarak, sonucunda Rusya’ya planladığı hedefleri kolayca elde etme imkanı vermiştir. Sonuçları bağlamında incelendiğinde, her dört coğrafi alanda da Rusya çok fazla miktarda silah, teçhizat ve mühimmata ihtiyaç duymadan belirlemiş olduğu takvim çerçevesinde, başlattığı saldırı ve işgali takiben herhangi bir çatışmaya girmeden belirlediği hedeflere ulaşmıştır. Hatta, ekonomik olarak da pek fazla kaynağa gerek duymadan Gürcistan’dan Güney Osetya ile Abhazya’yı ve Ukrayna’dan da Kırım’ı koparmayı başarmış Donbas bölgesinde ayrılıkçı yönetimler marifetiyle sürüncemede kalmış ihtilafın tohumlarını atmıştır. Fakat bu işgal ve yeri geldiğinde ilhak girişimleri, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yapılmış, ve haliyle dünya kamuoyunda red edebilmiş ve tanınmamıştır. Gelinen aşamada, haksız yere işgal edilen bu toprakların, ülkelerin doğal parçaları olduğu ve halihazırda tüm dünya devletleri tarafından çeşitli toplantı ve etkinliklerde söz konusu ‘oldu bittilerin’ hukuksuz olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Zaman zaman batılı strateji kuruluş ve uzmanlarının üzerinde tam olarak anlaşamadıkları ve çelişkiye düştükleri, adeta kavram kargaşasına sebep olan ‘Hibrit Savaş Stratejisi’, Rusya’nın son 20 yılda Suriye, Gürcistan ve Kırım’da uyguladığı bir konsept olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu strateji, Rusya Genelkurmay Başkanı General V. Gerasimov’un kaleme aldığı ‘Gerasimov Doktrini’nde’ açıkça ifade edilmektedir. General Gerasimov, Rusya merkezli güvenlik-savunma dergisi ‘Russian Military-Industrial Kurier’e 2013’te verdiği bir röportajda bu doktrini açıklamıştır. Gerasimov’a göre, 21. yüzyılda artık savaş ve barış arasındaki sınırların ortadan kalkmaya veya belirsizleşmeye başlamıştır. Buna ilave olarak doktrin, gelecekteki savaşların, resmi olarak harp ilan edilmeden yaşanacağını ve konvansiyonel savaş karakteristiğinin dışına taşmaya başladığını iddia etmektedir. Ayrıca. Gerasimov, ilerideki savaşların enformasyon harbi, ekonomik, politik, siber alanlarda çatışmalar içereceğini vurgulamaktadır. İnsani yardım ve diğer askeri olmayan usullerin gittikçe yoğun olarak kullanılmaya başlandığının da özellikle altını çizmektedir.
Bir başka deyişle, ‘Hibrit Savaş Stratejisi’nin yer aldığı doktrinde General Gerasimov; tarif edilen yeni tip çatışma ortamında ülkeler tarafından daha önceden belirlenmiş siyasi ve stratejik hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için, Silahlı Kuvvetlerin klasik şekilleriyle kullanılmasının aksine, desteklenen değil destekleyen unsur olarak rol oynamaya başladığını belirtmektedir. Doktrine göre, hibrit savaşta en önemli hususun, özellikle modern savaşlarda askeri olmayan kuvvetlerin, unsurların ağırlığının arttığını ve pek çok durumda yaratılan sinerjinin konvansiyonel askeri unsurların silah gücünün çok ilerisine geçmektedir. Söz konusu doktrinde, hedef ülkede çok iyi eğitilmiş özel kuvvetlerin yanında, silahlı düzensiz güçlerin ve savunma sanayiini destekleyen özel askeri şirketlerin dahi harekat alanında kullanımı ile birlikte yeni aktörlerin de sahada yerini alacağı belirtilmektedir.
Rusya tarafından uygulanan bu yeni taktiğin temelinde hem psikolojik harp hem de bilgi harbi önemli enstrümanlar olarak öne çıkmaktadır. Bu tekniklerin temel amacı algıya hükmetmektir. Bu yaklaşımda amaçlanan en önemli husus; gerektiği kadar askeri-fiziki kuvvetin maliyet-etkin bir şekilde kullanılması yoluyla rakip ülkenin kamuoyunun algısını kendi ülkesini yönetenlerin aleyhine yönlendirmek ve şartlandırmaktır.
Doktrinde belirtilen hususlar göz önüne alındığında, Rusya tarafından geçmişte uygulanan ve sonucunda Suriye, Gürcistan, Kırım ve Donbas’ta elde edilen kazanımların elde edildiği gibi yerine getirilip getirilmediği merak konusudur. Neredeyse üçüncü ayını dolduran Rusya-Ukrayna savaşında gelinen aşamada bunu söylemek zordur. Çünkü Rusya başlangıçta düşündüğü siyasi hedefi elde etmek üzere tahayyül ettiği askeri stratejisini uygulamasına rağmen başarılı olamamıştır. Bu sebeple savaş içinde sürekli olarak stratejisini değiştirmek zorunda kalmış ve an itibariyle Ukrayna’nın doğusundaki ‘Donbas’ bölgesine sıkışıp kalmıştır. Strateji uzmanları ve düşünce kuruluşları, savaşın bundan sonraki ilerleyişi üzerinde henüz uzlaşmaya varamamışlardır.
Peki Rusya’nın daha önce tecrübe edip uyguladığı ve başarılı olacağı yönünde en küçük bir şüphesi olmadığı Gerasimov doktrini Ukrayna’da neden çalışmamış veya uygulanamamıştır? Savaş henüz sona ermemiş ama Rusya yukarıda da belirtildiği gibi asıl amacına ulaşamamıştır. Literatüre geçen doktrinin başarısız olmasının bazı sebepleri şu şekilde sıralanabilir;
Doktrin içinde yer alan bütün hareket tarzlarını kapsayan hibrit savaş stratejisinin her yerde ve durumda uygulanamayacağının bir göstergesi olan Ukrayna savaşı, Rusya için geniş anlamda büyük kayıpların yaşandığı, birçok ders ile dolu bir deneyim olmuştur.
Bütün bu değerlendirmeler ışığında, Rusya’nın meşhur Gerasimov Doktrini’nin yukarıda belirtilen karşı tedbirler neticesinde iyi işlemediği veya işletilemediği açıkça görülmektedir. Kırım’ın işgalinde gördüğümüz (özel kuvvetler, “küçük yeşil adamlar” gibi) uygulamalardan çok uzak, gerek istihbarat gerekse askeri stratejide yapılan hatalar, alınan yanlış kararlar ve bu doğrultuda verilen emirler sonucu hem silah-teçhizat hem de personel yönünden büyük kayıplar verilmiştir. Elbette burada doktrini eleştirmekten ziyade bu başarısızlığın yapılan hatalar sonucu olduğunu söylemek de olasıdır. Nitekim doktrin, bundan önce uygulandığı farklı bölgelerde başarılı olmuştur. Ancak beklenen sonucu verememesi sebebiyle, Ukrayna savaşı sonrasında sürdürülebilirliğini zaman gösterecektir. Ama başlangıçta da belirttiğim şekilde Gerasimov Doktrini’nin dünya harp tarihi literatüründe önemli bir yer elde ettiğini söylemek doğru olacaktır.
Sonuç olarak, çeşitli yönleri ile eksik veya geliştirilmesi gereken kısımları olmasına rağmen bu önemli doktrine benzer bir doktrinin ortak akıl ve fikir alışverişi ile ülkemizde de oluşturulup oluşturulamayacağı sorulmalıdır. Yaklaşık 40 yıldır yaşadığımız terör belasından kurtulmak için tercüme edilmiş dokümanlardan ziyade, kendimize ait bir doktrinin oluşturulması önemlidir. Hatta ‘Terörle Mücadele Stratejisi’ni de kapsayacak bir doktrinin, Türkiye için daha da başarılı sonuçlar vereceğinin de altı özellikle çizilmelidir.