Sirte – Cufra Harekatı: Fırsatlar, Temel Parametreler ve Riskler

Jeopolitik Değerlendirme

  • Sirte ve Cufra harekatı, Libya’da Türk stratejisinin devamından çok, elde edilen kazanımlar ve düşmana ilişkin değerlendirmeler sonucunda, yeni, taarruzi bir askeri siyasanın benimsendiğini göstermektedir. Bu nedenle, çatışmanın karakteri ve düşmanın – düşmanı destekleyen aktörlerin – hareket tarzlarında radikal değişiklikler de beklenmelidir.
  • Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) son dönem askeri başarılarını müteakip, Ankara’nın, Sarraj idaresi ile birlikte ortaya koyduğu jeopolitik hedef, 2015 öncesi dinamiklere dönülmesi ve petrol hilali bölgesinin UMH’nin kontrolüne girmesidir. İddialı olmakla birlikte, nihayetinde diplomatik çözüme gidecek olan Libya iç savaşı açısından, Türkiye’nin belirlediği hedef kesin bir siyasi-askeri zafere karşılık gelmektedir ve Clausewitzci harp – strateji teorisinin esasını andıran biçimde, ‘düşmana, politik iradenin silah gücüyle dayatılması’ anlamına gelecektir.
  • Sözü edilen hedef, Türkiye’nin Libya’daki yabancı dahili savunma (foreign internal defense) ve hibrit harp faaliyetine başladığı tarihten itibaren çatışmanın doğasını değiştirecektir. Libya’da kesin biçimde ‘kazanmak’ için, Sirte ve Cufra üzerinde UMH kontrolünün sağlanması önem arz etmektedir. Aksi durumda, kesin bir ‘zaferden’ değil, dengelenmiş bir diplomatik zeminden söz edilebilir.
  • Öte yandan, iddialı ‘kesin zafer’ amacı, siyasi avantajlarına karşın, askeri olarak geniş çaplı bir taarruzu zorunlu kılmaktadır. Böyle bir hareket tarzının benimsenmesi halinde – ki Türkiye’nin stratejik mülahazalarının bu doğrultuda olduğu değerlendirilmektedir – UMH ve Türkiye karşısındaki cephenin gelişmeleri tırmandırma niyet ve yetenekleri çok iyi analiz edilmelidir. Sirte ve Cufra harekatı, mutlaka başarılması ya da kaçınılması gereken bir hedeftir. Başarısızlık ihtimali, Libya’da bir muharebeden fazlasının kaybını beraberinde getirebilecekti.


Kaynak: Anadolu Ajansı

Risk Faktörleri ve Tırmanma Paternleri

  • Rusya Federasyonu’nun Wagner ‘Özel’ Askeri Şirketi Vasıtasıyla Müdahalesini Artırması: Eldeki veriler, Wagner’in ilk aşamada Libya’da konuşlandırdığı unsurların, Rus askeri istihbaratı (GRU) ile organik ilişkiler içindeki bahse konu şirketin, muharip kabiliyeti en yüksek personel grubu olmadığına ilişkin veriler mevcuttur. Anılan kaynaklar, Wagner’in elit personelini, yakın döneme kadar, Suriye’de ve Ukrayna’nın doğusundaki faaliyet sahalarına ayırdığını belirtmektedir. Öte yandan, son dönemde, grubun Libya’ya daha tecrübeli, muharip yetenekleri yüksek unsurları gönderdiğine ilişkin emareler mevcuttur. Benzer şekilde, Wagner ve Rus askeri istihbaratının, iç savaşın Baas rejimi lehine geliştiği Suriye’den, Suriyeli paramiliter unsurları Libya’ya kaydırdığı da bilinmektedir . Belirtilen faaliyetlerin finansmanının, büyük olasılıkla, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yürütülüyor oluşu, Türkiye’nin karşısında şekillenen koalisyonun anlaşılması bakımından önemlidir.
  • Son olarak, Wagner’e bağlı unsurların Suriye’de, 2015 – 2016 döneminde Palmyra’nın Esad güçleri tarafından geri alınmasında kritik bir rol oynadıkları, ardından da Baas rejimi ile Wagner’in ‘gölge patronu’ Yevgeny Prigozhin arasında, enerji sektöründe önemli anlaşmalar yapmıştır. Geçtiğimiz dönemde Wagner’e bağlı unsurların, Libya’nın güneyinde el-Şarara petrol sahalarına girmesi ve yine benzer şekilde, Sirte ve ‘petrol hilali’ bölgesine gösterdikleri ilgi, Rus örtülü harp faaliyetleri ve Moskova’nın enerji siyasası arasındaki bağlar kapsamında da dikkat çekicidir.
  • Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri’nin Doğrudan Müdahalesi: Wagner özel askeri şirketi ve örtülü harp faaliyeti dışında bir diğer tırmanma paterni de, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri’nin bizzat müdahale etmesi ve General Hafter güçlerine aktif destek vermeleridir.
  • Rus Donanması, Kırım’ın işgalini müteakip, Karadeniz Filosu’nun yeteneklerine dayanarak Akdeniz’de, Sovyet 5. Eskadrası’na benzetilen güç projeksiyonu yetenekleri geliştirmektedir. Bilhassa, Kalibr seyir füzeleri sayesinde geliştirilen uzun menzilli / hassas vuruş yeteneğine dayalı konvansiyonel müdahale imkanı, Kremlin’e, UMH’ye bağlı kritik tesislerin vurulması imkanını vermektedir. Sözü edilen seyir füzelerinin yalnızca su-üstü platformlardan değil, denizaltılardan da atılabiliyor oluşu, harp sahasına ilişkin askeri istihbarat parametrelerini daha da zorlayıcı kılmaktadır.
  • Deniz kuvvetleri dışında, aşağıda örnek uydu görüntüleri alıntılanan US AFRICOM kaynaklı istihbarat verileri, Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri’ne bağlı, milliyet işaretleri silinmiş Mig-29 avcı ve Su-24 av / bombardıman uçaklarının Cufra Üssü merkezli konuşlandırıldıklarını göstermektedir.

  • Eylül 2015 Suriye müdahalesi ve müteakip paternler ile kıyaslandığında, Libya’ya konuşlandırılan Rus hava unsurları mütevazı sayılarda ve niteliktedir. Rusya Federasyonu, özellikle Türk muharip hava devriyesi tarafından, Kasım 2015’te bir Su-24 düşürülmesinin ardından, Suriye’de Su-35 av / önleme, Su-34 taktik bombardıman, Su-30 multirole uçakları gibi daha etkin platformlar konuşlandırmış, Rus anakarasından, Tupolev ailesinden çeşitli stratejik bombardıman uçaklarını Suriye’de hedeflerin bombalanması için görevlendirmiştir. Yine Suriye Baas rejimine, taktik balistik füzeler, termobarik çok-namlulu roketatar sistemleri (TOS-1A), meskun mahalde muharebe için dizayn edilmiş zırhlı araçlar (Terminator-2), gelişmiş elektronik harp sistemleri (Krashuka – 4) ve İsrail’in müdahalelerini dengelemek için stratejik SAM sistemleri tahsis etmiştir (S-300 PM2 / daha sonra export versiyonu PMU-2 standartlarına getirildiğine ilişkin haberler mevcuttur). Rusya Federasyonu, kendi ifadesi ile, Suriye’de, 200’ün üzerinde silah sistemini ilk kez gerçek harp koşullarında denemiştir. Rus savunma ekonomisi, Suriye ölçeğinde bir başka cephe açacak durumda değildir. Öte yandan, Birleşik Arap Emirlikleri desteği ile bu cephenin açılması mümkündür.
  • Dikkat çekici biçimde, Rusya Federasyonu’nun Şam Büyükelçisi, Büyükelçi Alexander Efimov, daha önce Rusya Federasyonu’nun Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki büyükelçisi olarak görev yapmıştır . Her iki ülkeyi ve Orta Doğu’yu iyi bilen, Rus diplomasisinde Primakov ekolünün de iyi bir temsilcisi olan Büyükelçi Efimov’un, Libya’da Birleşik Arap Emirlikleri bağlantısı ve Suriye’den kuvvet aktarımı hususunda kritik rol oynayabileceği beklenmelidir.
  • Birleşik Arap Emirlikleri’nin El Yükseltmesi: Özellikle son Vatiye Üssü saldırısı ve açık-kaynaklı istihbarat verilerinin Birleşik Arap Emirlikleri’ni işaret etmesi, Veliaht Prens Muhammed bin Zayed’in Libya’da Türkiye karşıtlığının cüretkar niteliğine ilişkin ciddi bir fikir vermiştir. Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri, modern sistemlere sahip olsa da, Libya’da geniş çaplı konvansiyonel güç projeksiyonu yapabilecek ve UMH’nin Sirte & Cufra harekatını doğrudan akamete uğratabilecek kapasitede değildir. Öte yandan, gerek Libya içindeki el-Kadim Üssü, gerekse Mısır’ın Libya sınırına yakın Sidi Barrani Üssü’nü kullanarak, gelişmiş F-16 ve Mirage varyasyonları ile, UMH’ye ait kritik tesisleri ve birlikleri vurabilecek yeteneği vardır.
  • Ayrıca, geniş ekonomik imkanları, Veliaht Prens Muhammed bin Zayed’e, halihazırda yürüttüğü vekaleten harp sınırları dışına çıkarak, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri ya da Mısır Arap Silahlı Kuvvetleri’nin sınırlı müdahalesini finanse edebilecek hareket alanı da açmaktadır. Benzer şekilde, Veliaht Prens, Libya’da UMH’ye bağlı kritik personele suikastler ve stratejik nokta operasyonlar gibi faaliyetlerde bulunmak üzere, dünyanın birçok yerinden özel askeri şirketleri ve paramiliter grupları Libya’ya sevk edebilecek ekonomik imkanlara sahiptir.
  • Mısır Arap Silahlı Kuvvetleri’nin Daha Yüksek Düzeyde Müdahalede Bulunması: Mısır Devlet Başkanı General Abdelfettah el-Sisi, geçtiğimiz günlerde Sidi Barrani Üssü’nde müşterek bir görev kuvvetini teftiş etmiş ve Libya’ya müdahale sinyali vermiştir. Sisi yönetiminin Libya’ya ilişkin tehdit algılaması, Libya’da, dolaylı olarak Türkiye ile sınır komşusu olmak, Müslüman Kardeşler’in sınırlarının hemen ötesinde zemin kazanması ihtimali ve Suriye’den Libya’ya yabancı savaşçı akışı üzerine kuruludur. Bu nedenle, sınırlı bir askeri müdahale için gerekli motivasyonunun olduğu kabul edilebilir.
  • Mısır Arap Silahlı Kuvvetleri, gerek personel sayısı gerekse platformları ve silah sistemleri bakımından üst düzey kapasiteye sahiptir. Öte yandan, Kahire’nin doğrudan askeri müdahaleye ilişkin çekinceleri de olacaktır. Öncelikle, Mısır, Sina’daki problematik güvenlik durumu ve varlığı için hayati olan Nil Nehri üzerinde komşuları ile yaşadığı hidro-stratejik ihtilaflar nedeniyle, Libya’da geniş çaplı bir cephe açmaktan kaçınacaktır. İkincisi, 1990’ların başında Körfez Savaşı ve Kuveyt’in Saddam Hüseyin idaresindeki Irak’ın işgalinden kurtarılması, 1973 Arap – İsrail Savaşı gibi harp tarihine ilişkin sayfaların dışında, yakın dönemde, Mısır Arap Silahlı Kuvvetleri büyük bir sınır ötesi harekat tecrübesine sahip değildir. Dahası, Mısır ekonomisi, uzun süreli bir savaşı kaldırabilecek düzeyden uzaktır. Üstelik, sözü edilen savaşı, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya’nın aksine, sınırlarının hemen yanı başında karşılamak durumunda kalacaktır. Benzer şekilde, geleneksel olarak itidalli Mısır diplomasi eliti, Birleşik Arap Emirlikleri’nin sözleri ile Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya girmeye soğuk bakacaktır. Bahsi geçen elitin General el-Sisi’nin tasarrufları üzerinde nasıl bir etki sahibi olacağı ise ayrı bir tartışma konusudur.
  • Yine de, lojistik avantajlar ve tırmandırma inisiyatifi, Türkiye karşısında, Kahire’nin elindedir. Mısır’ın, Birleşik Arap Emirlikleri Hava Kuvvetleri ve Rusya Federasyonu Hava-Uzay Kuvvetleri’ne ileri üs avantajı sunması dahi ciddi bir yeteneği ifade edecektir.

 

Siyasi – Askeri Değerlendirme ve Sonuç

  • Sirte / Cufra harekatı, askeri ve diplomatik olarak hassas bir dengeye karşılık gelmektedir. Libya’da oyunu galip bitirecek hamle, sözü edilen harekatın başarıyla tamamlanmasıdır. Öte yandan, petrol hilaline ilişkin karşı kampın niyet ve kabiliyetinin yanlış yorumlanması da, Libya’da devletler-arası bir çatışmanın fitilini ateşleyebilecek fay hattını tarif etmektedir.
  • Türkiye’nin Sirte / Cufra harekatı ve UMH genel taarruzuna ilişkin temel sorunu ikmal hatları ile ilgilidir. UMH dışında bölgesel bir müttefik bulunamaması, ileri konuşlu konseptleri sınırlandırmaktadır. Vatiye Üssü’ne yönelik saldırı da bu konuda zaten var olan risk faktörlerini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
  • Vatiye Üssü saldırısının bir diğer sonucu da Ankara’nın bölgeye sevk edebileceği sistemleri sınırlandırması, daha doğrusu, F-16’lar başta olmak üzere insanlı uçakların sözü edilen üste konuşlandırılmasını hayli riskli hale getirmiş olmasıdır. Ek olarak, Türk savunma sanayiinin mevcut portföyü ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanteri, Libya’da UMH’nin kısıtlı radar ağı da dikkate alınırsa, halihazırda karadan – havaya füze (surfae-to-air missile / SAM) sistemleri üzerinden bölgesel düzeyde A2 / AD (anti-access / area-denial) sahaları oluşturmaya yeterli de değildir. Özetle, Sirte / Cufra harekatında, mevcut şartlarda, hava üstünlüğü General Hafter’e bağlı güçlerde olacaktır. Modern harp sahalarında hava üstünlüğü, bilhassa 1990 Birinci Körfez Savaşı ile birlikte, askeri başarının ön şartlarından biri haline gelmiştir.
  • Libya’da hava üstünlüğünün yanı sıra, Ankara’nın mesafe kat etmesi gereken bir diğer kritik alan yerel aşiret dinamikleridir. Harp oyunu veya askeri simülasyon benzeri parametreler Libya’daki askeri-stratejik bağlamı anlamak için yeterli değildir. 2011’den bu yana, aşiret dinamikleri çok büyük rol oynamıştır ve halen belirleyicidir. Son bir yılda kaydedilen gelişmeler, özellikle Sirte/Jufra hattındaki aşiretleri etki altına alma konusunda Körfez bloğunun avantajlı olduğunu göstermektedir.
  • Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Fransa ve Rusya arasındaki ikili ve çok taraflı dengeler, Türkiye’nin karşısındaki bloğun görülmesi için önemlidir ve dikkatle tahlil edilmelidir. Geniş çaplı bir bloğu dengeleyebilecek asıl unsur ise, Türkiye’nin ABD Afrika Komutanlığı ile birlikte hareket etmesidir. Wagner’in Libya’daki varlığı ve Rusya’nın NATO’nun güney kanadında geliştirdiği kapasite, sözü edilen ittifakın kurulması için gerekli argümanları sağlayabilir. Öte yandan, ABD ile Libya’da birlikte hareket edilmesi senaryosunda, sahadaki yetenekleri ikili ilişkilerde siyasi pazarlık alanını da tanımlayacağı unutulmamalıdır.