Ukrayna-Rusya savaşının birinci yılını tamamladığı bu soğuk Şubat ayında, büyük çatışma haberlerinin medyanın da gündeminde yoğun olarak yer almadığı bir süreci yaşıyoruz. Bunun birçok nedeni olabilir ama bana göre en önemlisi, savaşın şu anda çıkış noktası olarak bildiğimiz Donetsk ve Luhansk bölgelerine sıkışmış olması ve burada yoğunlaşmasıdır.
Bu bir yıllık süreçte, uluslararası alanda oldukça farklı gelişmeler yaşansa da , konular dünya medyasında yoğun olarak Ukrayna’ya yapılan veya yapılması planlanan bazı silah ve mühimmat yardımlarını kapsamakta idi. Söz konusu yardımların gerçekleşmesi için Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin, yoğun faaliyetleri çerçevesinde gerçekleştirdiği önemli ziyaretler ve telekonferans yoluyla bazı uluslararası etkinliklere katılarak ülkesinin durumu ve ihtiyaçlarını dile getirmesi medyanın konuya daha fazla önem vermesine ve dünya kamuoyunun dikkatinin çekilmesine katkıda bulunmuştur. Bu faaliyetlerle sonuçta Ukrayna’nın, Rusya gibi güçlü bir düşman karşısında ülkesini savunması, hatta savunma hatlarından ileri hareketle kaybettiği topraklarını tekrar ele geçirmesi konuşulmaya başlamıştır. Ukrayna yönetim kademesi tarafından yapılan açıklamalara baktığımızda, savaşın başladığı günden bu yana defaatle söyledikleri şekilde; Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı biçimde işgal edilen topraklarını işgalden kurtarıp toprak bütünlüğünü sağlamak hedefinden asla geri adım atılmamıştır.
Savaşın başladığı günden itibaren bütün yorumcuların değerlendirmelerinde Ukrayna’nın koyduğu bu hedefin gerçekçi olmadığı, güçlü bir savaş makinası olan Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı işgalinde olduğu gibi hedefine ulaşacağı açık bir şekilde ifade edilmişti. Ama ilerleyen süreçte bizler, burada yapılan değerlendirmelerin aksine Ukrayna’nın batının desteğini de alarak direneceğini ve Rusya’nın geniş bir coğrafyaya yaydığı savaşı yönetmekte güçlük çekeceğini ve çok sayıda personel ve silah kayıpları vererek savaşı başlattığı noktaya geri döneceğini öngörmüştük.
Elbette burada Ukrayna’nın azmi, iradesi ve inanmışlığı çok önemlidir. Yukarıda da belirttiğim gibi Ukrayna’nın kendisine, kaybettiği bölgeleri geri kazanıp, toprak bütünlüğünü sağlamak gibi stratejik bir hedef koyması halkının bu hedef istikametinde kenetlenmesine vesile olmuştur. Ama bunun yanında Rusya, elinde bulunan ve tükenmeyeceğini düşündüğü savaş güç ve yeteneklerini harp prensipleri doğrultusunda kullanamaması da Ukrayna’nın işini kolaylaştırmıştır . Daha savaşın başında yanlış hedef seçimleri, seçilen hedeflere uygun mühimmat kullanılmaması, zırhlı birliklerini korumasız olarak çok hızlı bir şekilde Ukrayna derinliklerine ilerletilmesi sonrasında büyük lojistik sorunlar yaşanması ve sonuçta yeniden tertiplenme adıyla büyük kayıplar verilerek geri çekilinmesi büyük ve ölümcül hatalar olarak harp tarihi sayfalarına kaydedilmiştir.
Rusya, yaptığı hatalar ile komuta kademesi, üst düzey general seviyesinde savaş alanında tarihte görülmeyen, duyulmayan sayıda kayıplar vermiştir. Bölgeye daha önce farklı kriz bölgelerinde tecrübesi olduğu düşünülen komutanlar atanmasına rağmen, savaşta istenen başarılar elde edilememiş, Putin ve etrafında bulunan liderlik bölgede sürekli komuta kademesini değiştirmesine rağmen gelinen noktada savaş istenilen tempoya ulaşmamış ve kayıplar günden güne katlanarak artmış, sonuç olarak da Ukrayna güney doğusunda kısıtlı bir alana sıkışmıştır.
Ukrayna’nın kendi kaynaklarının daha savaşın başında tükenmesi üzerine yapılan yardımlar imdadına yetişmiş, toparlanma ve hatta ileri taarruzlar başlatılmıştır. Buna ilave olarak bazı bölgelerde Rusya yine oldukça fazla kayıp vererek, çekilmek zorunda kalmıştır. Peki Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı yardımlar sürdürülebilir midir? Bu konu çeşitli platformlarda belirli seviyelerde sürekli tartışılmakta ve eşzamanlı çeşitli ülkelerden yapılan münferit yardımlar savaş alanına sürülmektedir. Savaşın bu şekilde uzaması, başta ABD olmak üzere yardımda bulunan diğer ülkeleri, desteklerinin sürdürülebilirliği konusunda tekrar düşünmeye sevk etmiştir. Bu tartışmalar ortasında öne çıkan önemli silah sistemlerinden tanklar, geçtiğimiz ay içerisinde medyadaki tartışmalarda oldukça fazla yer almıştır.
Acaba savaşın bu safhasında Batı’nın tedarik edeceği tanklar Ukrayna’nın ihtiyaç duyduğu desteği sağlayabilecek, savaşın kaderinde olumlu bir değişime sebep olup güçlü bir kuvvet çarpanı olabilecek midir? Aslında geçmişte tanklar, en geniş anlamda İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sı tarafından kullanılmıştır. Ancak savaşın kazanılmasında sadece güçlü bir tank kuvvetine sahip olmak, savaşta Almanya’ya galibiyeti getirmemiştir. 1967 Arap – İsrail savaşında İsrail’in yoğun hava taarruzları sonucu Arap koalisyonu tankları çölde kısa sürede harekat dışı bırakılmıştır. ABD ve Batı’nın çeşitli tartışmalar sırasında çıkan kararlar neticesi Ukrayna’ya Leopard ve Abrams tanklarının yardım olarak verilmesi kararlaştırılmıştır. Rusya’nın buna tepkisi sert olmuş fakat birkaç üst düzey açıklama dışında bir sonuç doğurmamıştır. Bu bağlamda Rusya’nın bu tür yardım kararları sonrası genellikle nükleer kartını ortaya sürdüğü ve gerektiği takdirde taktik seviyede bu silahları kullanabileceği imasında bulunduğu görülmüştür.
Tankların savaş alanına sürülmesinin Ukrayna için bir toparlanma ve moral üstünlüğü sağlaması muhtemeldir. Fakat hava sahasına hakim olamadığı için, Rusya tarafından Ukrayna’nın hemen hemen her bölgesine yapılan hava taarruzları, satıhtan atılan uzun menzilli balistik füzeler ve son zamanlarda İran’dan satın aldığı kamikaze dronları durdurmakta güçlük çekmekte ve kritik noktalarının tahrip olması neticesinde zor günler geçirmektedir.
Tankların harekat alanına çıkması ile onların da korumasız bir şekilde arazide hareket etmeleri ve harekata katkı sunmaları zor olacaktır. Çünkü yukarıda belirtildiği gibi, Rusya bölgede herhangi bir tehdit ile karşılaşmaksızın kendi hava sahasında harekat icra eder gibi davranmaktadır. Tanklar için; kısa, orta, uzun menzilli yerden havaya füze sistemi ve bu sistemle koordineli hareket edecek farklı rollerde uçaklar olmadığı takdirde koruma şemsiyesi sağlanamayacağı için tedarik edilen tankların kısa sürede harekat dışı kalması, kuvvetle muhtemeldir.
Harekatın Luhansk, Donetsk bölgesine sıkışması sonucu Ukrayna dışarıdan aldığı tanklar da dahil tüm gücünü teksif edecek şekilde güçlü bir hamle ile sonuca ulaşabilecek bir hareket tarzı belirlemesi gerekmektedir. Çünkü dış yardımların da artık bir limiti olduğu açıkça görülmüş, bazı ülkelerden, hatta ABD’den bile eleştirel yorumlar yapılmaya başlanmıştır. Yapılan yorumlar daha da ileri taşınarak, savaşın uzamasının yardım yapan ülkelerin işine geldiği ve yardımların tamamını bir seferde vermek yerine parça parça vererek savaşın uzamasının Rusya’yı meşgul ederek yıpranmasına yol açacağı hususları dünya medyasında yer almaktadır. Elbette Rusya hem savaş içinde olması, hem de ihraç kaleminin en büyük kısmını oluşturan petrol ve doğalgaza uygulanan ambargo nedeniyle yıpranmaktadır. Fakat savaşı ne kadar daha sürdürebileceği konusunda analistler ve yorumcular tarafından bir tarih verilememektedir. Savaş içinde de olsa batının Ukrayna’ya yaptığı yardımlar karşısında, Rusya da boş durmamakta, uygulanan ambargo nedeniyle düştüğü durumdan çıkmak için batının ve ABD’nin yıldızının barışmadığı İran’a ve Çin’e yaklaşmakta ve özellikle son zamanlarda maliyeti düşük, yıkıcı etkisi büyük olan İran yapımı kamikaze dronları Ukrayna üzerinde yoğun olarak kullanmaktadır. Bunun yanında petrol ve doğalgaz için pazar arayışlarına girmekte ve batının kendisine uyguladığı ambargoyu delme girişimlerine de ara vermeden devam etmektedir. Hatta bu konuyla bağlantılı olarak değerlendirdiğim, daha önce Rusya devlet başkanı tarafından ortaya atılan ve Türkiye tarafından da olumlu olarak karşılanan ‘’Enerji Merkezi’’ kavramı da bu açılımın bir parçası olarak hala hafızalarımızdadır.
Rusya’nın bu açılımları karşısında, Ukrayna kendi imkan ve kabiliyetlerini personel hariç tüketmiş durumdadır. Sadece ABD ve Batı’dan gelebilecek askeri yardımlarla savaşı sürdürmeye çalışan Ukrayna, doğal olarak başarılı olmak, işgal altındaki topraklarını kurtarmak için bir dizi ihtiyaç listesini çıkarıp bu doğrultuda talepte bulunmaktadır. Bu taleplerden sonuncusu yukarıda da açıkladığım şekilde harekat alanının metal süvarileri olan tanklardı. Bunun yanında sürekli olarak dile getirilen önemli uzun menzilli roket, uzun menzilli bölge hava savunma sistemleri ve son olarak da elbette uçaklardı. Fakat bu güne kadar yapılan değerlendirmelerde uçak talebi önemli olmasına rağmen, henüz hiçbir ülke tarafından karşılanmamıştır. Gündemdeki uçaklar ağırlıklı olarak F-16, Eurofighter, Rafael ve Saab olmuştur. Bu seçeneklerle birlikte Patriot’lar da konuşulmuş, ama Ukrayna topraklarına intikal şu ana kadar gerçekleşmemiştir. Ayrıca, F-16 konusunda ABD Devlet Başkanı Joe Biden’ın yakın zamanda yaptığı açıklamalardan anlaşıldığına göre konunun an itibariyle gerçekten uzak olduğu da anlaşılmıştır.
Neden uçak konusunu burada özellikle vurgulamak istediğimi bir kaç cümle ile açayım. Daha önce de ifade ettiğim gibi tanklar savaş alanında Ukrayna’ya pozitif anlamda katkıda bulunacaksa da hem bu unsurların sahada korunması, hem de hava sahasının, Rusya’nın serbestçe kullanmasına mani olmak için hava gücünün modern uçaklarla desteklenmesi gerekli ve şarttır. Bildiğimiz üzere Rusya, savaşın başından itibaren bütün gücü ile tüm Ukrayna’yı kapsayacak şekilde taarruzlar yapmıştır. Yani, savaş birkaç münferit taarruz dışında Rusya topraklarına taşınamamıştır. Dolayısıyla savaşı Rus vatandaşlarının bazılarının ekonomik olarak hissetmesine rağmen psikolojik olarak büyük ölçüde etkilenmemiştir. Ancak buna kıyasla Ukrayna vatandaşlarının neredeyse beşte biri ülkelerini terk etmek zorunda kalarak mülteci durumuna düşmüşlerdir. İşte bu sebepledir ki Ukrayna, tedarik edeceği uçaklar sayesinde Rusya sınırları içerisindeki önemli hedeflere taarruzlar yapabilecek ve bu sayede Rus hava taarruzlarının serbestçe yapılmasının da önüne geçebilecektir.
Sonuç olarak; Ukrayna’nın kendisine yardım olarak verileceği vadedilen tanklar sayesinde bir ivme yakalaması muhtemeldir. Ancak nihai hedef olarak belirttiği işgal altındaki topraklarını geri alabilmek için bunların yeterli olamayacağı değerlendirilmektedir. Fakat, hava sahasını bölgesel de olsa kontrol edecek şekilde tedarik edebileceği uçak (tercihen F-16), hava savunma sistemi (Patriot, Samp-T) ve uzun menzilli, hassas güdümlü roket sistemleri (HIMARS, ATACMS) ile birlikte söz konusu bölgeye tüm gücünü teksif etmesi halinde çok yakın bir zamanda olmasa da, ilerleyen süreçte bu amacı gerçekleştirmesi daha muhtemel görünmektedir.