Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyinde bulunan Metina ve Avaşin-Basyan bölgeleri ağırlık merkezi olmak üzere, geniş bir alanda PKK terör örgütü ile mücadele etmek için Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım operasyonlarını icra etmeye başlamıştır.
Harekatın jeostratejik hedefinin, 2016 yılından itibaren sürdürülen sınır ötesi askeri siyasa ile uyumlu olduğu görülmektedir. Ankara, sınırlarının hemen ötesinde bir terör kuşağı oluşmasını sert güç unsurları kullanarak engellemeye yönelik stratejisini sürdürmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’nin ve Irak’ın kuzey bölgelerine ilişkin vizyonu da, jeopolitik bütünlük taşımaktadır.
Elbette, PKK terör örgütünün faaliyetleri açısından Kuzey Irak’ın, on yıllardır gözlemlediğimiz özel boyutları da vardır. Halihazırda elit kara unsurları ve özel kuvvetler birlikleri tarafından hedef alınan PKK kampları, örgütün, özellikle Bahar – Yaz döneminde, Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının ‘çıkış hatları’ olarak faaliyet göstermektedir. Dolayısıyla PKK’nın yakın dönemde terörist eylem kapasitesini akamete uğratmak kritik bir amaç olarak ön plandadır.
Basına yansıyan bazı haberler, yukarıda aktarılan değerlendirmeler ile paralellik arz edecek şekilde, Türk güvenlik güçlerinin önümüzdeki dönemde PKK’nın hareket alanını daraltmaya yönelik geniş çaplı bir anlayış benimsediğini göstermektedir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde, Türkiye’deki sistematik orman yakma eylemlerinden de sorumlu olan, ayrıca önümüzdeki süreçte canlı bomba eylemleri organize edilmesinde üst düzey rol aldığı belirtilen, terörist Dalokay Şanlı, MİT- TSK müşterek terörle mücadele faaliyeti sonucu Gara’da etkisiz hale getirilmiştir.
Türk Hava Gücü ve Yüksek Harbe Hazırlık Seviyesi
Harekatla ilgili dikkat çeken en önemli hususlardan biri de Türk hava gücünün yoğun kullanımı olmuştur.
Basın kaynakları, operasyonların ilk gününe 50’den fazla uçağın havalandığını bildirmiştir. En son, Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde 72 uçağın havalandığını biliyoruz. Ayrıca, halihazırda harekatın hava görevleri için faaliyet icra eden platformların içinde, bilgi ve anlık istihbarat üstünlüğü sağlanması için en az bir AWACS uçağı ve F-16’ların havada kalış süresinin desteklenmesi için tanker uçaklarının da olduğu açık-kaynaklarda yer almıştır. Söz konusu gelişmeler, tüm zorluklara rağmen, Türk Hava Kuvvetleri’nin yüksek bir harbe hazırlık seviyesine ve muharip kabiliyete sahip olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Harekat Tasarısına İlişkin Dikkat Çeken Detaylar
Söz konusu iki kabiliyetin entegre bir şekilde kullanılması, son birkaç yılda gerek Türkiye gerekse Azerbaycan askeri kapasitesine çok şey katmıştır. Özellikle keşif-gözetleme-istihbarat faaliyeti, ayrıca muharebe hasar kıymetlendirmesi bakımından, kara konuşlu ateş-destek vasıtaları ile insansız hava sistemlerinin müşterek kullanımı, Türk askeri yaklaşımında ön plana çıkan, oyun-değiştirici bir konsepttir.
Operasyonların bir diğer kritik boyutu da, uçar-birlik harekatıdır. Chinook (CH-47) ve Sikorsky helikopterleri ile elit komando birliklerinin hedeflenen noktalara hızla intikal etmesi, 1990’lardan itibaren özenle geliştirilen bahse konu kabiliyeti bir kez daha başarıyla ortaya koymuştur.
Harekatın Muhtemel İstikameti ve Değerlendirmeler
Mevcut derinliği ile harekatın, lojistik gereksinimleri açısından ciddi bir risk içermediği anlaşılmaktadır. Kandil’deki terör hedefleri de Türk Hava Kuvvetleri operasyonlarının hedefi olmakla birlikte, kara harekatı, halihazırda, sınırın hemen ötesinde, ateş-destek vasıtalarının etkili menzilleri içinde yoğun destek verebildiği, gereken durumlarda hızla yeni birlik sevk edilebilen bir derinlikte gelişmektedir.
Gelinen aşamada, Pençe-Şimşek & Pençe-Yıldırım operasyonlarının, emsalleri gibi başarılı olacağı değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte, üç kritik hususun Türk siyasi-askeri karar vericilerinin dikkatlerine sunulmasında da yarar görmekteyiz.
İlk olarak, harekat kapsamında taarruz helikopterilerinin ve diğer döner-kanatlı platformların kullanıldığı bildirilmektedir. Açık-kaynaklı istihbarat verileri ve yaptığımız çalışmalar, özellikle Suriye İç Savaşı ile birlikte, PKK terör örgütünün elinde, personel tarafından kullanılan hava savunma sistemlerinin (MANPADS) gelişmiş varyantlarının (örn. Rus yapımı SA-18 3. nesil MANPADS) bulunduğunu göstermektedir. Elbette, operasyonlar öncesi askeri istihbaratın bölgedeki terör örgütü kabiliyetine ilişkin ciddi bir hazırlık yaptığı muhakkaktır. Yine de, özellikle 10-15 bin ft. altındaki irtifalarda tehdit oluşturan MANPADS riskinin üzerinde dikkatle durulmasında fayda vardır.
İkinci olarak, PKK / YPG’nin özellikle son dönemde Suriye’de icra ettiği terör eylemlerinde, güdümlü anti-tank füzeleri (ATGM) ve mini kamikaze-drone kullanması dikkat çekicidir. Halihazırda, harekatın kara operasyonlarında ağırlıklı zırhlı ve mekanize birlikler kullanılmasa da, yine de, söz konusu unsurların bölgedeki birliklere tehdit oluşturabileceği açıktır. Türk savunma sanayiinin bir süredir anti-drone sistemler üzerinde çalıştığı bilinmektedir. Suriye İç Savaşı’ndan öğreniler dersler, özellikle sınır ötesi harekatlarda drone-savar yeteneklerinin muharip birliklere kesintisiz biçimde sağlanmasına yönelik bir planlamanın uygun olacağını düşünmekteyiz. Zira, terör örgütlerinin insansız hava araçları kullanımı, bundan sonra da artarak sürecektir.
Son olarak, bölgeden gelen Milli Savunma Bakanlığı verileri, daha önce de müşahede edildiği üzere, PKK terör örgütünün mağara – tünel komplekslerini yoğun biçimde kullandığını göstermektedir. Yeraltı & tünel harbi (subterranean warfare) yüzlerce, çok uzun bir geçmişe sahiptir. İncelemeye konu tehdit karşısında, modern çözümler, robotik sistemleri ve yüksek otonomiyi ön plana çıkarmaktadır. Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım kapsamında bir kez daha karşı karşıya kalınan yeraltı & tünel kompleksleri tehdidi karşısında, Türk savunma sanayiinin, insansız kara araçları programını belirtilen harekat ortamına uygun yetenekler geliştirilmesini de önceleyerek sürdürmesinde yarar görülmektedir.