PKK / YPG Terör Örgütü’nün Afrin Saldırısı: Hibrit Kabiliyet Trendi Ve Tehdit Analizi
08.04.2021
  • 7 Nisan 2021 tarihinde, Zeytin Dalı Harekatı kontrol sahasında bulunan Afrin yakınlarındaki bir ileri üs bölgesine yönelik, PKK / YPG terör örgütü tarafından icra edilen saldırıda, Uzman Çavuş Ahmet Akdal ve P. Uzman Onbaşı Gökhan Çakır şehit olmuşlardır. Milli Savunma Bakanlığı, verilen karşılıkta üç teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirmiştir.
  •  

    • İncelemeye konu terör saldırısı, gerek kullanılan silah sistemleri gerekse konsepti açısından dikkatle üzerinde durulması gereken hususlar içermektedir. Bir süredir, EDAM Güvenlik & Savunma Programı kapsamındaki analizlerimizde vurgulamaya çalıştığımız üzere, Suriye İç Savaşı ile birlikte, PKK / YPG terör örgütü, kategorik olarak düşük yoğunluklu çatışma profilinden giderek daha da hibrit yeteneklere sahip bir kapasiteye evrilmektedir. Söz konusu trend, Türkiye’nin milli güvenliği açısından oldukça endişe vericidir.

     

    • Konunun tüm veçhelerinin anlaşılabilmesi için, siyasi-askeri çerçeve ve stratejik seviyede çalışan bir think-tank çalışmasının yanı sıra, halihazırda mücadeleyi sürdüren güvenlik güçlerinin taktik & operasyonel düzeydeki birikimlerinin; ayrıca, açık-kaynaklı ve gizlilik derecesini haiz istihbarat verilerinin bütüncül olarak, geniş spektrumda değerlendirilmesi zaruridir. Belirttiğimiz üzere bu not, siyasi askeri çerçevede ve stratejik seviyede, söz konusu milli güvenlik tehdidine dikkat çekmek üzere kaleme alınmıştır.

     

    • Elimizdeki açık-kaynaklı istihbarat verileri, terör örgütünün saldırıda ATGM (anti-tank guided missile / güdümlü anti-tank füzesi) kullandığını göstermektedir. Ayrıca, saldırıda bir mini kamikaze drone’un kullanıldığına ilişkin emareler de mevcuttur. Daha önce birçok kez, belirtilen kategorideki silah ve platformlar PKK / YPG tarafından kullanılmıştır.

     

    • Bölücü terör örgütü, 1990’ların başında, Birinci Körfez Savaşı’ının ardından Irak’ın kuzeyinde oluşan boşluktan, özellikle Irak Silahlı Kuvvetleri envanterinin bir bölümünün kontrolden çıkmasından ve yine bölgeye akan silah karaborsasından büyük ölçüde istifade etmiştir.

     

    • Benzer ve bu kez daha tehlikeli bir süreci Suriye İç Savaşı ile müşahede etmek mümkündür. PKK terör örgütü ve Suriye’deki uzantıları, a) bölgeye akan silah karaborsasından, b) Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolden çıkan envanterinden c) DAEŞ terör örgütüne karşı mücadele gerekçeleri ile, Türkiye’nin yoğun itirazlarına rağmen, kendisine sağlanan yeteneklerden yararlanmıştır.

     

    • Askeri bilimler literatürü açısından, 1990’lardaki süreç, terör örgütünün uzun soluklu düşük yoğunluklu bir çatışma yürütebilecek kapasiteye sahip olması ile sonuçlanmıştır. 2010 – 2020 süreci ise, daha vahim boyutlarda, terör örgütünün ‘hibrit kabiliyet’ geliştirmeye başladığı bir döneme karşılık gelmiştir. Daha açık ifade etmek gerekirse, belirtilen dönemde, PKK / YPG, Mayıs 2016’da bir taarruz helikopteri düşüren SA-18, nesil MANPADS (personel tarafından kullanılan hava savunma füzesi), 2019 yılında, Barış Pınarı Harekatı sırasında imha edilen –muhtemelen Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri envanterinden ele geçirdiği – ZSU-23 2 Şilka uçaksavar topu, çok sayıda güdümlü anti-tank füzeleri (Sovyet-Rus ve Batı envanterleri kaynaklı) gibi, cidiye alınması gereken bir envanter kazanmıştır.

     

     

    • 7 Nisan 2021 Afrin saldırısı, mini kamikaze drone ve güdümlü anti-tank füzesinin bir arada kullanılması bakımından önem arz etmektedir. Özellikle Suriye ve Irak sınır bölgelerinde güvenliği sağlayan ileri üs bölgelerine yönelik, hibrit yetenekler kullanılarak icra edilen terör eylemleri hassasiyetle analiz edilmelidir.

     

    • Mevcut literatür, özellikle Suriye’de güdümlü anti-tank füzeleri tehdidinin dünyanın hemen her yerinden daha yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Silahın tipine göre, genelde yaklaşık 3 – 5 kilometreye kadar etkili menzile sahip söz konusu sistemler, personel tarafından taşınıp ateşlenebilme, ilk temastan sonra hızla yer değiştirebilme, tanklar ve zırhlı araçlardan üs bölgelerine kadar geniş bir hedef setine karşı kullanılabilme gibi niteliklerinden ötürü tehlike arz etmektedir. Ayrıca, Suriye’den elde edilen veriler, güdümlü anti-tank füzelerinin meskun mahalde, hedefe göre hakim pozisyonlarda konuşlandırılarak sıklıkla kullanıldığını da göstermektedir. Özetle, güdümlü anti-tank füzeleri, bilhassa konvansiyonel kuvvetler için ciddi bir asimetrik tehdit teşkil etmektedir.

     

    • Benzer şekilde, Suriye harp sahası, terör örgütlerinin çeşitli boyut ve dizayn niteliklerinde insansız hava araçları kullanımına da sahne olmuştur. Gerekli elektronik harp ve drone-savar sistemleri olmaksızın, geleneksel hava savunma kabiliyetinin yetersiz kaldığı – özellikle mini ve mikro – drone’lar, tıpkı güdümlü anti-tank füzeleri gibi önemli bir asimetrik tehdit unsuru olmuştur.

     

    • Güdümlü anti-tank füzeleri ve mini / mikro kamikaze drone tehidtlerini akamete uğratmaya yönelik önlemler manzumesi, bu bilgi notunun kapsamını aşan, geniş bir literarür ve pratiğe karşılık gelmektedir. Zırhlı ve mekanize birliklerin ATGM-yoğun harekat ortamlarına göre biçimlendirilen eğitimlerden, üs bölgelerinin korunmasına ilişkin harekat tasarılarına; mini / mikro drone tehdidi olan bölgelerde alınacak elektronik harp önlemlerinden önleyici istihbarat faaliyetlerine kadar birçok görev, sözü edilen manzumeye dahildir.

     

    • Öte yandan, alınması gereken en ciddi önlemin, Suriye’deki terör saldırılarında hibrit trendlerin iyi analiz edilmesi ve önümüzdeki dönemde Türk güvenlik güçlerinin karşı karşıya kalacakları asimetrik tehdit ortamının doğru tahmin edilmesi olduğunu değerlendirmekteyiz.